Nesiller Arası Köprüler: Anlamak ve Anlaşmak
- Feyza Dilara Okudurlar
- 20 Şub
- 4 dakikada okunur

Dijital devrimin ortasında dünyaya gelen Z jenerasyonu olarak, her gün çevremizdeki hızlı değişimi deneyimliyoruz. Teknoloji ve sosyal medyanın yükseldiği, bilgi akışının hızlandığı bir çağda yetişmiş olmak bizlere birçok avantaj sağlıyor. Örneğin her gün yeni haberler ile adeta freni tutmayan bir araba misali yapay zekayı hayatımızdan bir daha çıkmayacakmış gibi kabullendik. İş yapış şekillerimiz, bakış açılarımız bu akış hızının getirisiyle değişti; bilgiyi hızlı alma ve işleme gibi yetkinlikler kazandırdı. Fakat yeni dünyanın getirdiği çeşitli baskılar ve engeller de ne yazık ki hayatımızın bir parçası haline geldi. Tam olarak bunun gibi birçok farklılık, nesiller arası ilişkileri değiştirerek kutuplaşmaya sebep oldu.
Bizler yeni nesil olarak bu dünyaya adım atarken, eski nesillerin bizlere miras bıraktığı sorunlarla da yüzleşmeye devam ediyoruz, hatta çok uzun bir süre daha yüzleşmek zorunda kalacağız. Ben de Z jenerasyonuna ait bir birey olarak her gün çevremde olup bitenlere dikkat ediyor, yorumluyor, sorguluyor ve öğreniyorum. Hakkında bu kadar eleştiri alan jenerasyonum gerçekten neyi farklı düşünüyor, neleri farklı yapıyor anlamak ve aktarabilmek istiyorum. Özellikle iş dünyasına girmeye başladıkça gözlemlediğim ve deneyimlediğim değişimin bilincine git gide daha çok varıyorum. İnovasyonu ve girişimciliği merkezine alan kariyer yolculuğumda da bu jenerasyonlar arası farkın etkisi oldukça büyük, ancak ben öncelikle bu farklılıkların sebebini daha iyi anlamak, iletişim köprülerimizi neden bir türlü kuramadığımızı anlamak istiyorum.
Yeni Nesli Karşıyalan Dünya
Bizler, dijital devrimin tam ortasında, bilgiye anında erişebildiğimiz, sosyal medyanın hayatın her alanına sirayet ettiği bir dünyaya doğduk. Teknolojiyle iç içe olmak, bize hız ve çoklu görev yapma yetisi kazandırdı. Birçok şeyi aynı anda yapmaya ve başarabilmeye programlandık ancak en mükemmel örneklerin önümüze hiç durmadan sürülmesi ile başarısızlık duygusundan kaçılamayan bir ortamda hapis kaldık. Bu başarı baskısı aynı zamanda sürekli bir kıyaslama ve "en iyisi olma" zorunluluğu da getirdi. Her şeyin mükemmel görünmesi gerektiği, sürekli zirvede olmanın normalleştiği bir tüketim toplumunda yaşıyoruz. Ürettiklerimizi değil tükettiklerimizi, aksiyonlarımızı değil etiketlerimizi yarıştırmak için yönlendiriliyoruz. Herkesin her an her türlü bilgiye ulaşabildiği güvensiz ve şeffaflıktan uzak bir dijital ortamın içerisinde her şeye sahip olmaya çalışıyor, her yerde olmak istiyor, kaçırma korkusuyla her bilgiyi alabilmek ve tüketebilmek istiyoruz. Görünürlük ve görünüşün anlam ve derinliğe izin vermediği bir çağda belki de önceki nesillerin deneyimlediğinden çok farklı bir baskı altında kalıyoruz.
Z Jenerasyonunun Mirası
Bizden önceki nesillerin, mücadelelerle dolu bir dünyada yaşadığı kaçınılmaz bir gerçek. Savaşlar, ekonomik krizler, devrimler... Her biri ayrı problemleri, sıkıntıları ve zorlukları beraberinde getirmiş, toplumsal sorunları ve bölünmeleri körüklemiştir. Evet, bizler de aynı krizleri, savaşları, ayrımcılıkları yaşıyoruz hatta her kötü olaydan her an her yerden haber alabilmenin getirdiği psikolojik yükü taşıyor ve bunun yarattığı umutsuzluk ile savaşıyoruz. Fakat onlar bu sorunlar ile yüzleşmenin sonucunda dirayet, disiplin ve sabır kazanmış. Sorunlar ile hiç şikayet etmeden yüzleşebiliyor, karşılarına çıkan engelleri kabullenerek normal karşılıyor ve iyileştirmek için çabalıyorlar. Onların dayanıklılık kabiliyetinde örnek alınması gereken noktalar bana göre kesinlikle var.
Tüm bunların yanında şöyle bir gerçeklik de mevcut: Z öncesi nesillerin aksiyonları, dünyamızın üzerinde farklı izlere dönüştü. Onların problemlere sonunu düşünmeden çözüm getirme biçimi bugünkü tüketim toplumunu, ekonomik krizleri, kaynak yetersizliğini ve toplumsal çürümelere temel oldu. Bu yüzden bizler, sebep olmadığımız çevre felaketleri, gelir adaletsizliği, sosyal kutuplaşma gibi devasa problemler ile yüzleşiyoruz ve çözüm üretmenin sorumluluğunu üstleniyoruz.
Her kuşak, bir sonrakine başarılar, gelişmeler, yenilikler kadar sorunlar, ayrışmalar ve yozlaşma mirası bırakıyor. Peki, eğer her neslin avantajıyla beraber taşıdığı bir yük var ise gerçekten zorluklarımızı ve farklılıklarımızı neden kümeleşmek için kullanıyoruz? Yüzleştiğimiz dünyayı anlamak için önce farklarımızı kabul etmek, bu farklılıkları nasıl avantaja çevirebileceğimizi araştırmamız gerekmez mi? Sanırım bunun için öncelikle aldığımız mirası ve bırakacağımız mirası her birimizin ayrı ayrı mercek altına alması gerekiyor.
Jenerasyonlar Arası İletişim
Z öncesi nesiller sabır, disiplin ve otoriteyi yüceltirken, bizler şeffaflık, hız ve bireyselliği önemsiyoruz. Sadece kendimizle de yetinmiyor; düşündüklerimizin, aksiyonlarımızın çevreyi ve toplumu nasıl etkileyeceği konusunda kafa yoruyor, kapsayıcı ve saygılı olmayı önemsiyoruz. Kuşakların dünyayı algılama biçimlerinin birbirinden bu kadar farklı olması da doğal olarak bir çatışma yaratıyor. Bu farklar, özellikle iş dünyasında ve toplumsal meselelerde kendini gösteriyor. Belki de en çok takıldığımız nokta, değişimin eski nesiller için bu kadar yavaş, bizim içinse çok daha hızlı olması gerektiği.
Farklılıklarımız, değerlerimizden ve önceliklerimizden doğuyor. Ancak bu farkların, doğru bir iletişimle aşılabileceğine benim inancım tam. Eski nesillerin sahip olduğu deneyimleri küçümsemek ya da bizim yaklaşımlarımızı hafife almak yerine, iki tarafın da birbirinden öğrenebileceği oldukça fazla bilgi olduğunu görmek gerekiyor. Önemli olan noktanın, empati ve anlayışla köprüler kurabilmek olduğunu düşünüyorum. "Değişim korkutucudur ama aynı kalmak da öyle" sözü, aslında bu dengeyi yakalamanın ne kadar önemli olduğunu da hepimize açıkça gösteriyor. Değişimi hem anlamak hem de sabırla yürütmek herkes için şart.
Yeni nesil olmak mı zor, yoksa eski nesil olmak mı? Aslında bu sorunun net bir cevabı bana göre yok. Yazıyı okuyanların görüşlerini almak, konuşabilmeyi ve soruma cevaplarını dinlemeyi çok isterim. Her nesil, kendi zamanının zorluklarıyla mücadele etti ve ediyor. Zorluklar değişiyor, ama hiçbir zaman yok olmuyor. Önemli olan, bu zorluklarla nasıl başa çıktığımız ve geleceğe nasıl bir dünya bırakacağımız. Bu sebeple daha fazla karşılaştırmak ve direnç göstermek yerine bildiklerimizi paylaşmak, farklılıklarımıza sahip çıkmak ve aramızda iletişim köprüleri kurmak şart.
Her ne kadar bize miras kalan bu sorunlar devasa görünse de, değişimi istemek bizim en büyük gücümüz.
Comments